Türkiye Komünist Fırkası lideri Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı silah zoruyla kayıklara bindirilerek Karadeniz açıklarında infaz edildi. Resmi açıklamaya göre Bakü'den Ankara'ya gitmek üzere Anadolu'ya geçen Suphi ve arkadaşları, halkın aşırı tepkisi üzerine motor kiralayıp Rusya'ya dönmüştü. Fakat gerçek, bunun tam tersiydi
Denizin ortasında 15 kişiyi infaz eden Kayıkçılar Kahyası Yahya idi. Hakkında açılan davadan kurtulduğunda "Daha üstüme varırlarsa her şeyi ortaya dökerim" sözlerini saf eden Yahya, bir süre sonra misafiri ve şoförüyle Mustafa Kemalin emriyle ortadan kaldırıldı.
Paris'te siyasal bilimler okumuş bir şahsiyet olan Mustafa Suphi mason idi. Önceleri Ittihat-Terakki'ye mensuptu. Daha sonra Ittihatçılara muhalif olmuştu. Ilk Türkçü parti olan Milli Meşrutiyet Fırkası'nın kurucuları arasında yer alan Suphi bu fırkanın yayın organı 'Ifham' gazetesinin de müdürüydü.
1913'te Mahmut şevket Paşa'nın öldürülmesinin ardından Sinop'a sürgün edilen muhalifler arasında Milli Meşrutiyet Fırkası'nın lideri Ahmet Ferit Tek ve Suphi de vardır.
Suphi'nin de içinde olduğu bir grup mahkum 1914'te kayıkla Sinop'tan Rusya'ya kaçtılar. Suphi'nin Komünistlerle ilişkisi bu dönemde başlar.
1920'de Bakü'de Türkiye Komünist Fırkası'nı kuran Suphi, esir düşmüş Türk asker ve subaylarından pek çok kişiyi yanına çekmişti. Bolşeviklerin desteğini almak isteyen Ittihatçılar ise Mustafa Suphi'yi önlerinde ciddi bir engel olarak bulmuşlardı.
Suphileri imha ettiren Trabzon Kayıkçılar Kahyası Yahya'nın bu işi Ankara'dan gelen bir talimat üzere gerçekleştirdiğini bazı şahıslara söylediğini tarihçi Mahmut Goloğlu dile getirmiştir. Maiyetinde çok sayıda adamı olan Kahya, limana giren gemilerden Müdafaa-i Hukuk adına vergi alıyordu. Kahya'nın başına buyruk bu hareketlerini onaylamayan Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa bir yazısında "Iskele Hükümeti" tabirini kullanmıştır. Kahya işi o derece ileri götürmüştür ki, hiçbir otorite ona söz geçiremez olmuştur. Hatta öyle ki, Enver Paşa'dan aldığı talimatla, görünüşte Milli Mücadele'ye katılmak üzere Osman Ağa'ya nazire olarak, tahliye ettirdiği mahkumlardan ve asker firarilerinden oluşan bir tabur kurdurmuştur.
Yahya Kahya Suphilerin Maçka'ya geldiğinde tanıdığı Veteriner Yüzbaşı Abdülkadir Bey'in kaçırılarak heyetten ayrılmasını sağladı. Trabzon'a varmadan önce heyetin sayısı daha da azalmıştı. Bundan anlaşılıyorki Kahya Yahya öldürme emrini daha önceden Mustafa Kemalden almış ve tanıdıklarını öldüreceği gruptan ayırmak istiyordu.
Kurtuluş Savaşı'nı başlatan Mustafa Kemal Paşa için temel amaç, Sovyet Rusya'dan yardım sağlamaktı. Bu nedenle, Mustafa Suphi ve arkadaşlarından faydalanılması düşünülmüştü. Mustafa Suphi Türkiye Komünist Partisi'nin kuruluşundan itibaren, Türkiye'ye gelerek işçi ve köylüyü teşkilatlandırıp halkı isyana teşvik etmek ve Türkiye'de bir Sovyet hükümeti kurmak amacındaydı. Bunun için de serbestçe propaganda ve teşkilatlanma yapmaları gerekmekteydi. Bu düşünce ile Mustafa Suphi ve arkadaşları Aralık 1920'de Kars'a gelirler. Ancak, Kazım Karabekir Paşa tarafından, Mustafa Suphi ve arkadaşları Rusya'ya iade edilmek üzere Erzurum'a oradan da Trabzon'a gönderilirler.
Suphilerin başına bir iş getirileceği pek çok yerde konuşulan bir şeydi. Suphiler Karsa gelmeden uyarıldı, ama onlar ciddiye almadı. Anlaşılan, Suphi ve arkadaşları Ankara Hükümeti ile Moskova arasındaki iyi ilişkilere güvenerek başlarına bir iş geleceği ihtimalini ciddiye almamışlardı.
Erzurum'dan itibaren protestolarla karşılaşan Suphi'ler çok zor geçen yolculuğun ardından Trabzon'a yönlendirilmişlerdi. Trabzon'da hakaretlere ve kötü muamelelere uğratılmışlardı. 'Istikbal' gazetesi daha Suphiler gelmeden evvel havayı ziyadesiyle kızıştırmıştı. Halk arasında Suphi'nin Bakü'de esir Türk subaylarını kurşuna dizdirdiği ve pek çok subaya eziyet ettiği rivayetleri dolaştırılıyordu.
Mustafa Kemalın emriyle halk arasında yalan haber çıkaran ve halkı galeyana getiren 'Istikbal' gazetesi ertesi gün "Bakû Seyyahları Geldiler ve Gittiler" başlığıyla çıkıyordu. Istikbal'in sözkonusu haberinde Suphi'lerden hakaretle söz ediliyordu. (Istikbal'in sahibi ve müdürü Faik Ahmet Barutçu, 1939'da CHP'den milletvekili seçilmiş ve bir dönem hariç vefat ettiği 1959 yılına kadar milletvekilliğini sürdürmüş, CHP sözcülüğü, Bakanlık ve Başbakan yardımcılığı yapmıştır.)
Mustafa Kemal ile Kazım Karabekir arasında bu kirli iş için çekilmiş telgraflar vardır. Burada bunları yazmadım. Merak edenler internetten öğrenebilirler.
28-29 ocak 1921'de Trabzon'da Yahya Kahya'nın adamları, eşyalarını ve silahlarını aldıktan sonra heyeti bir motora koydular. Hemen arkalarından silahlı adamlarla birlikte bir başka motor hareket etti. Kafileden bir daha haber alınamadı. Suphi'nin Rusya'dan getirdiği eşi sahildeyken alıkonulmuştu. Suphi'nin eşinin akıbeti hakkındaki iddialar muhtelif. En yaygın iddia, kadının bir süre alıkonulduktan sonra öldürülmüş olduğudur.
"DENIZIN DIBINI BOYLADıLAR"Muhtemelen Ankara, Çerkes Ethem gibi, Mustafa Suphi'yi de bir çıbanbaşı olarak görmüştü. Biri silahlı (Çerkes Ethem), diğeri Moskova'dan icazetli (TKP) iki gücün işbirliği yapması ihtimali düşünülmüş olabilir. Neticede Mustafa Suphi'nin Anadolu'da teşkilat yapmasına müsaade edilmemişti.
'Üstüme varırlarsa her şeyi ortaya dökerim'
Yahya Kahya da bu katliam nedeniyle Karabekir'in emriyle 1921'de tutuklanıp, Sivas'ta yargılanır ve beraat eder. Trabzon'daki güç savaşı Yahya Kahya'nın beraatiyle sona ermemişti. Kahya üzerindeki baskı devam ediyordu. Kahya'nın orada burada, Mustafa Suphi olayı'nı ve üzerine atılı diğer suçlamaları kastederek "Sanki bütün bu işlerde ben tek başıma idim. Daha üstüme varırlarsa her şeyi olduğu dökerim" demeye başlamıştı. Mustafa Suphinin öldürülmesinden 1,5 yıl sonra 3 Temmuz 1922 günü, Kahya, misafiri Sivas Sanayi Mektebi Mızıka muallimi Izzet Bey, şoförü, hizmetkarı Mustafa ile Soğukkuyu'ya giderken Hacı Kaşif Efendi semtinde pusuya düşürüldüler. Saldırıda Kahya, misafiri Izzet Bey ve şoför hayatını kaybetmişti. Hizmetkarı Mustafa ise sağ olarak kurtulmayı başarmıştı. Saldırganlar kışla tarafına doğru kaçmışlardı. Kaçanlardan ikisi, Giresun yerel kıyafetleri içindeydiler ve bundan ötürü Topal Osman'ın adamları olduğu düşünülüyordu. Diğer bir saldırgan ise asker üniformalıydı.
Cinayeti Topal Osman'ın adamları ile birlikte Mustafa Kemal'in Muhafız Taburu Komutanı Ismail Hakkı Tekçe'nin işlediğini, yıllar sonra Tekçe, verdiği bir röportajda kendisi açıklamıştır.
Kaynaklar:
Kadir Misirlioğlu
Mahmut Goloğlu
Kazım Karabekir
Abdullah Muradoğlu
Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir arasındaki çekilen telgraflar
Ismail Hakkı Tekce'nin röportajda kendi söylediği sözler
Kahya Yahyanın ve Mustafa Suphinin öldürülmesinin tarihçesi kısaca böyledir.
Yukarıda belirtildiği gibi Kahya Yahya üzerine fazla gidilirse herşeyi açıklayacağını yani aslında kendisinin kiralık katil olarak tutulduğunu ve kendisini kiralayanın aslında Mustafa Kemal olduğunu açıklayacaktı. "Sanki bu işi ben kendim isteyerek yaptım" şeklindeki açıklaması Mustafa Kemali harekete geçirmiş ve sadık köpeği Ismail hakkı Tekceyi Kahya Yahyanın üzerine salmıştır.
Peki beni ilgilendiren soru yıllar sonra Ismail Hakkı Tekcenin itiraf ettiği halde neden hiçkimse yakın koruması olduğu emrinden bir adım uzaklaşamadığı Mustafa Kemal hakkında bir laf edememiştir. Mustafa Kemal'in diktatörlük kurmak uğruna işlediği cinayetler serisi daha iyi nasıl ispatlanabilir. Suçu sadece Ismail Hakkı Tekceye atıp Mustafa Kemali aklamak isteyenler yine çıkar. şöyle derler Mustafa Kemalin Ismail Hakkı Tekcenin ne yaptığından haberi yoktu. Artık bunlara aptal beyinsiz diyebilirim anca. Düşünün emrinizde sadece size tahsis edilmiş bir koruma, emireri var, sizin yanınızdan hiç eksik olmuyor, her adım sizi takip ediyor ve bu kişinin ne yaptığınızdan haberiniz yok. Hatta bu insan Ankara'dan ayrılıyor Trabzona gidiyor kaç günden beri ortalıktan kayboluyor,cinayet işliyor, Mustafa Kemal'in de korumasından haberi olmuyor. Böyle abuk subuk insanlarda çıkabilir. Diktatörü koruyan Kemalistlerimiz devleti ele geçirdilerde o yüzden hiçbir tarihçi gık bile çıkaramıyor. Ölmeden önce diktatör devleti öyle bir değiştirdiki inkilapları, kendi hayatı tartışılamaz oldu. Kendisini yarı tanrı ilan etti. Neredeyse bir tanrı olan Mustafa Kemale söz söylenebilirmi?Mustafa Kemal onlar için bir dahi, kendi dünyalarında yetişmemiş, uzaydan inmiş bir insandır. Evet gerçektende öyle. Bir sanatcı geçenlerde hatta ismini ve tarihi vereyim öylesi laflar söyledi: 30.10.2016, Gülriz Sururi. Kendisi 87 yaşında, tiyatro oyuncusu. "Cumhuriyet Balosu'nda gözümün önüne hep Atatürk gelir. Ya fraklı ya da smokinli... şık bir hanımla dans ediyor ya da harmandalı oynuyor. Gözümün önünden gitmeyen bir kahraman. Gelmiş geçmiş Hollywood starlarından daha karizmatik ve şık. Giyinmenin ne kadar önemli olduğunu bilen bir politikacı. Her zaman kendi modasını yaratmış, kişilik sahibi bir karizma. Zaman zaman uzaydan geldiğini de düşünürüm. Çünkü benzeri dahi gelmedi. Nutuk'da dünyaya inen son kitap".
Buyrun bir insan ancak bu kadar beynini yıkayabilir. Başka söz bulamıyorum. Bu insana benim yaptığım gibi ne kadar deliller,yazılar getirirseniz getirin. Çoğu Kemalistler gibi beyni resmi devlet ideolojisiyle yıllarca yıkanmış. Herhalde bu yüzdendirki binlerce Ismail Hakkı Tekce getirin inanmazlar. Gelmiş Batı kültürünü bizim Türk milletine övüyor ve Atatürküde bu sayede yüceltiyor.Ah ah ne çekti bu millet bu Batı kültürü yüzünden. Başta biz Almanyadaki Gurbetçiler, içinde yaşıyoruz. Ama neyse bir dahaki Mustafa Kemalin mafya babalığı temizliklerine. Son.