Mustafa Kemal'in kendi koruma muhafızına emrettiği veya azmettirdiği cinayetlerden biriside Deli Halit Paşa'nın öldürülmesidir. Deli Halit Paşanın ölümüyle Mustafa Kemal'in grubuna, partisine muhalefet eden bir önemli ses daha susturulmuş oldu. İnterneti araştırırsanız şu kişilerin yazılarına rastlarsınız: Mefewud Nartan, Ekrem Buğra Ekinci, İbrahim Özkan, İsmail Akbal(daha önceki bir yazımda bu yazıya değinmiştim), Uğur Üçüncü ve başkaları.
Birinci meclis çok konuşulmuş olmasına rağmen ikinci meclis konusunda çok fazla yazı kaleme alınmamıştır. ıı. Meclisle başlayan tek parti döneminin sessiz ve kabullenilmiş bir konuşmama geleneği vardır. Oysa ıı. Meclis dönemi; kurtuluş savaşı sonrası tasfiyelerin gerçekleştiği, Mustafa Kemal'in ölümüne kadar sürecek kadroların kemikleşmeye başladığı bir dönemdir. Devletin derinlerinin oluşmaya başladığı, milletvekili olanın neredeyse yedi dönem milletvekilliğini sürdürdüğü, Topal Osman, Halit Paşa, Ali şükrü cinayetlerinin yaşandığı, Üç Ali'lerin Istiklal mahkemelerinde astığı astık, kestiği kestik kararlar verdiği, üstü örtülen cinayetlerin yaşandığı bir dönemdir.
Bu cinayetlerden birisi de Halit Paşa'nın Mecliste vurularak öldürülmesidir. Nefsi müdafa olarak üstü kapatılmıştır.
Çerkes asıllı olan Halit Paşa, 1883 yılında Istanbul Beşiktaş'ta doğdu. Ahmet Efendi'nin oğludur. 14 Ocak 1901'de Harp Okulu'na girip, 22 Ağustos 1903'te Teğmen olarak mezun oldu. 22 Temmuz 1908'de Kıdemli Üsteğmenliğe terfi etti. ıı. Meşrutiyet'in ilanı üzerine 1. Ordu 1. Alay 4. Tabur'la birlikte Yemen'e gönderildi. 14 Nisan 1911'de Yemen kıdemiyle birlikte Yüzbaşılığa yükseldi. Italyanların Trablusgarp'a saldırması üzerine 1910 Haziran'ında Trablusgarp'a gitti. Üç ay bu görevde kaldıktan sonra Balkan Savaşı'na katılmak üzere Çatalca'da şark Ordusu'na atandı. Bulgarlarla sulh olunca, önce inzibat subaylığına, sonra Harbiye Nezareti emrine atandı. 14 Temmuz 1914'te ı. Dünya Savaşı'nın ilanı üzerine Yakup Cemil Bey'in Kafkasya Mürettep Alayı'nın 2. Tabur Komutanlığı'na atandı. Ardahan Zaferi üzerine 23 Haziran 1915'te fevkaladeden Binbaşılığa yükseldi. Çorum Müfrezesi'yle yapmış olduğu hizmetlerin ödülü olarak, 14 Haziran 1916'da Yarbaylığa yükseltildi. 10 Mayıs 1917 tarihinde Garbi Dersim Komutanlığı'na atandı. 1918 başında Dersim, Erzincan, Nenehatun ve Erzurum'u geri aldı. Islam Ordusu'nun 3. Fırka Komutanlığı'na atanarak, Batum Muharebesi'ne katıldı. Fırkası ile Ahıska'yı muhasara ederek Ahikelek'in kuzeyini zapt etti. Mütarekenin ilanı üzerine, Tortum kazasına çekildi. Bu sırada Ingiliz baskısı ile fırka komutanlığından azledildi. Ali Rıza Paşa kabinesi zamanında 9. Kafkas Fırkası Komutanlığı'na atandı. 27 Eylül 1920'de Ermenistan üzerine yapılan harekâtta başarı kazandı. Başarısı nedeniyle 6 Aralık 1920'de Albaylığa yükseltildi. 1921 yılı başında Doğu Cephesi'nden Batı Cephesi'ne, Kolordu Komutanı yetkisi ile Kocaeli Kumandanlığı'na atandı. ıı. Inönü Muharebesi'ne Sağ Cenah Grubu Kumandanı ünvanı ile katıldı. 12. Grup Kumandanlığı ile Afyona nakledilerek Kütahya ve Eskişehir'in kurtarılma savaşlarına ve Sakarya Savaşı'na katıldı. Tekrar Kocaeli Grup Kumandanlığı'na atandı. 26 Ağustos 1926'daki Büyük Taarruzda düşmanın kuzey grubuna, Gemlik, Mudanya, Bandırma istikametinde saldırılar yaparak düşman kuvvetlerini tutsak alıp, kaçış düzenlerini bozdu. Bu hizmeti nedeniyle 31 Ağustos 1922 tarihinde Tümgeneral oldu. Kars ve Ardahan'ı işgalden kurtarmış, soyadı kanunu ile "Karsıalan" soyadını almıştır. Vücudunda kimi kaynaklara göre otuz altı, kimi kaynaklara göre dokuz kurşun yarası vardı.
Cinayetinden sonra tek parti döneminde başköşelerinde oturanlar, Halit Paşa'nın Meclis kürsüsünden asker olmasına rağmen "generaller hükümeti" eleştirisine şiddetli itiraz eden Kel Ali ve avanesi daha sonra kaleme aldığı yazılarda şunları yazacaklardı: "Halit Paşa, Makedonya savaşları sırasında başından ağır bir şekilde yaralanmıştı. Ilerleyen yıllarda bu yara onda ciddi baş ağrısına neden olmuş, bu da onu çok asabi ve sert mizaçlı biri yapmıştır. Meclis'e katıldıktan sonra politik hayata bir türlü uyum sağlayamamıştı.
Ekim 1925'in sonlarında Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşalar askerlik görevlerinden istifa etmişler, TCF'yi kurma çabasına girmişlerdi. 8 Kasım 1924 tarihinde Ali Çetinkaya Bey(Kel Ali), kürsüden Paşaların bu tavrını "Generaller Hükümeti" olarak değerlendirmişti. Paşalara karşı derin bir saygı besleyen Halit Paşa, bu söze oldukça sinirlenmiştir. Ali Bey'e bu ifadesiyle generallere hakaret mi ettiğini sormuştur. Ali Çetinkaya Bey(Kel Ali) ise kendisinin de asker olduğunu bu nedenle sözlerini hakaret olarak algılamamasını söylemiştir. Halit Paşa ise şu karşılığı vermiştir: "Sen de askersin amma, general değilsin. Neden Paşalığa terfi edemediğini ben de senin kadar bilirim. Sana emrü kumanda etmiş insanlara kinayeli lâf atmaya sıkılmıyor musun?" Halit Paşa ardından ortamı terk etmiştir.
Paşa, sözünü esirgeyen biri değildi. Nitekim daha evvel Iş Bankası'ndaki yolsuzluğun ayyuka çıktığını söyleyip Celal Bayar ile Kel Ali'yi reisicumhura şikâyet etti. O da telâşa düşerek cesaretinden dolayı sevdiği Hâlid Paşa'yı sinirleri bozuk olduğu gerekçesiyle dinlenmek üzere yurt dışına göndermek istedi. Bunun üzerine Paşa, Halk Partisi'ne muhalif yeni kurulan Terakkiperver Parti'ye girmeye karar verdi.
Deli Paşa hakkında çok rivayetler söylenmiştir.Vücudunda savaşlardan kalma 9 kurşun olduğunu, savaşta korkup kaçan askerleri hain diye vurduğunu, iki tane namuslu ve namussuz adındaki iki tabancasıyla adamına göre ateş ettiğinüi, askerleri gibi yürüdüğünü ve hiçbir zaman ata arabaya binmediğini, kendini her zaman fakir mazlum yerine koyup onlar gibi davrandığını ve yaşadığını belirtirler. Hatta mecliste kurşun yedikten sonra bazılarınagöre 3 bazılarına göre 5 gün boyunca kan kaybettiği ve ölmediği söylenir.
Kurtuluş savaşı yıllarında akıl almaz başarıları, gözünü daldan budaktan esirgemeyen mizacıyla "Deli" lakabı ile anılan Halit Paşa'nın gerçek anlamda deli olduğunu ispatlamak istercesine kalem oynatmışlardır.
Bu tespitlerden en doğrusu ise "politik hayata ayak uyduramamış" olmasıdır. Oysa Halit Paşa için dönemin namuslu milletvekilleri anılarında "o kürsüye çıktığı zaman mecliste çıt çıkmazdı" diye meclisin ona duyduğu saygıyı ifade etmişlerdir. Kürsüde haksızlıklara karşı adeta kükrer gibi konuştuğu da çoğu kaynakta ifade edilmiştir. ıı. Meclisin tüm ayak oyunları üzerine korkusuzca giden Çerkes Halit Paşa'nn sonu ise arkadan vurularak mecliste öldürülmesi olmuştur.
Cinayetin nedeni olarak değişik nedenler gösterilse de daha sonra Istiklal mahkemelerinin üç Alilerinden biri olacak olan Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya'nın parmağı vardır. Sonraki konuşmalarında da Halit Paşa'yı vurduğunu ifade etmiştir.
Cinayete iki ayrı neden gösterilir. Birincisi Halit Paşa'nın önüne getirilen önergeyi okumadan imzalamasının istenmesi, ikinci ve önemli neden ise Ardahan ve Kars yöresinden Ermeni çetelerden elde ettiği 70 araba mücevherdir.
Dönemin muhafız alayı subaylarından Yüzbaşı Daim Bey ise o günü yılar sonra şu
cümlelerle anlatır:
"Ben, Çankaya'da muhafız alayındaydım. Bir gün iki üsteğmeni ayırdılar. O zaman ben üsteğmendim.
Muhafız alayı kumandanı Albay İsmail Hakkı Bey emir verdi. "Yarın mecliste bütçe müzâkeresi olacak.
Sen tabanca belinde, kürsünün bir tarafında ayakta bekleyeceksin" dedi. Öbür üsteğmen arkadaşıma da kürsünün
öte tarafında ayakta beklemesini söyledi. Sonra bana, "Bahriye Vekili Ihsan Bey kürsüye çıkarsa, kürsüde konuştuğu
müddetçe, sen hep locaya bakacaksın. Locadan işaret geldi mi, tabancanı çekeceksin, Ihsan Beyi kürsüde vuracaksın";
arkadaşıma da "Sen de, Hâlid Paşa'yı böyle vuracaksın" diye emir verdi. Tesadüfen o gün Ihsan Bey
hastalandı, meclise gelmedi. Hâlid Paşa kürsüye çıktı. Malûl gâzilerin maaşlarının
artırılmasını müdâfaa ediyor; sert konuşuyordu. Adı üstünde Deli Hâlid. Kel Ali ekibi yuh diye
bağırıyor, bir yandan da sıra kapaklarına vuruyorlardı. En sonunda "Para yok; bütçe müsâit değil"
dediler. Bunun üzerine Hâlid Paşa, "Ben Kars'ta Ermenilerden yetmiş araba mücevher alıp Ankara'ya gönderdim.
Ne oldu bunlar?" dedi. Tam bu sırada işaret geldi. Arkadaşım tabancasını çekip Hâlid Paşa'yı
vurdu. Hâlid Paşa, kürsüden yıkıldı. Fakat ölmedi. Kel Ali, kürsüye geldi. Kendi tabancasının
dipçiğiyle Hâlid Paşa'ya vurmaya başladı. Hemen götürdüler. Birkaç gün sonra da öldü."
Deli Halit Paşayı ziyaret eden Mustafa Kemal Ankaralı bir doktorun getirilmesini bile aklına getirmemiş. Acaba Ankarada 1925te doktor yokmuymuş? Meclis görevlileri nedense Istanbuldan doktor getirmeyi uygun bulmuşlar. Istanbuldan doktor gelene kadar Deli Halit Paşa ölmüş. Deli Halit Paşa bilerek ölüme terkedilmiştir. Kel Ali yada Mustafa Kemalin yakın arkadaşlarının söylediği şey şudur: Deli Halit Paşa keskin nişancıymış ama vuramamış hemde önceden iki silahını çektiği halde. Tutturamadığı için Kel Ali Deli Halit Paşayı vurmuş. Keskin bir nişancı acaba eski küçük Ankara Ulustaki o TBMM binasında en fazla 10 metreden bir insanı nasıl vuramıyor? Sonra hatıralar sayesinde Kemalistler tarafından çarpıtılan tarih yeryüzüne çıkıyor. O zamanlar albaylığa yükselen Mustafa Kemal'in sadık köpeği İsmail Hakkı Tekçe'nin adamlarının Deli Halit Paşayı öldürdükten sonra muhalefet iyice susturulmuş, en sonunda yine sahte Izmir suikastı bahane edilerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıda kapatılmış bütün muhalefet Mustafa Kemal'in atadığı 3 Alilerin (Kel Ali, Kılıç Ali, Necip Ali) asılmış yada sürgüne gönderilmiştir. Mustafa Kemal acaba Deli Halit Paşanın Ankaraya gönderdiği yetmiş araba dolusu mücevherleri ne yaptı? Deli Halit paşa içinde Türkiye Iş Bankası da olmak üzere durmadan Meclise getirdiği yolsuzluklarla, paralarla ne yaptı?1923de Lozan Anlaşmasında Itilaf devletlerinin Türk delegesi olarak katıldığı Ismet Inönü ve Rıza Nur'dan istedikleri Osmanlı borçlarının karşılanması için Pakistan halkının toplayıp gönderdiği altınları ve paraları Mustafa Kemal ne yaptı? Bu soruları da ileride cevaplayacağız. Kesin olan şudur: Mustafa Kemal İsmail Hakkı Tekçe gibi eli kanlıdır, azmettirici olarak. Burada İsmail Hakkı Tekçe'nin başka cinayetlerinde olduğu tekrar belirteyim. İsmail Hakkı Tekçe Mustafa Kemalin emireridir, şahsi korumasıdır. Yani İsmail Hakkı Tekçe ve Mustafa Kemal her gün birbirlerini görmekte ve birbirlerinden haberdardırlar. İsmail Hakkı Tekçe'nin ne yaptığından Mustafa Kemal her zaman haberi vardır, çünkü emirleri bizzat kendisi verir. Bu yüzden İsmail Hakkı Tekçe'nin işlediği bir cinayetten Mustafa Kemal'in haberi yokmuştur demek üç maymunu oynamak demektir: görebildiğim halde körüm, duyabildiğim halde sağırım, konuşabildiğim halde dilsizim.Aynı Kemalistlerin 90 yıldır yaptıkları gibi. Tarihin üstüne baştan sünger çekmişler.