Mustafa Kemal diktatör olmak yolunda muhalefet lideri Trabzonlu Ali şükrü Beyi özel koruması Ismail Hakkı Tekçe'ye temizletmiştir. şüpheler Topal Osmanda yoğunlaşınca Topal Osman Mustafa Kemalden hesap sormak için Mustafa Kemalin evini basmış, Mustafa Kemal kaçıp kurtulmuştur. Koruması Ismail Hakkı Tekçeye Topal Osman'ıda temizletmiştir.
Ifadeleri, düşünceleri, sert duruşuyla Ali şükrü Mustafa Kemale haklı ve doğru muhalafeti yüzünden ayak bağı olmuş bu şekilde muhalefetten kurtulmuştur. Amacı Batılılaşma ve Batı kültürünün Türkiyeye taşınması, Türk ve Osmanlı kültürünün her alanda tasfiyesi yolunda önemli bir adım atmıştır.
Ali şükrü Bey Kimdir?
Ali şükrü Bey 1884'te Trabzon'un Vakfıkebir ilçesinde dünyaya geldi. Siyasete atılan Ali şükrü Bey Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı ve 1. TBMM'de Trabzon milletvekili olarak yer aldı. 1. TBMM'de Mustafa Kemal Atatürk'e en sert muhalefet eden vekil olarak tanındı. 1923'te Ankara'da uğradığı suikast sonucu öldü. Ali şükrü Bey'in öldürülmesi Türkiye'nin ilk siyasi suikastlerinden biri olarak tarihe geçti.
TÜRKIYE IÇIN LOBI FAALIYETLERI YÜRÜTTÜ
Babası kıdemli bir yüzbaşı olan Hafız Ahmet Kaptandı. Kendisi de Heybeliada'da bulunan Bahriye Mektebi'ndeki eğitimini tamamlayarak 1904'te Bahriye Erkan-ı Harp subayı oldu. 1909'da kurulan Donama-yı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti'nin kurucularından birisi oldu ve ikinci başkanlık görevini üstlendi. Cemiyetin Osmanlı donanması için almak istediği nakliye gemilerini almak üzere Liverpool'e gönderildiğinde eğitimini tamamladı ve çok iyi düzeyde Ingilizce öğrendi. Ingiltere'de bulunduğu dönemde Türkiye aleyhine yapılan propagandalara karşı çalıştı; Liverpool Times gazetesinde çeşitli makaleleri yayımlandı.
YÜZBAşıYKEN ISTIFA ETTI
Yüzbaşı rütbesinde iken askerlikten istifa edip siyasete atılmaya karar verdi. Ittihat ve Terakki aleyhtarı görüşlere sahipti. 1920'de Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında Trabzon mebusu seçildi. Istanbul'un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan'ın kendini feshetmesi üzerine Ankara'ya giderek ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Trabzon milletvekili olarak girdi.
IÇKI YASAğı IÇIN YASA TEKLIFI VERDI
Ali şükrü Bey TBMM'ye girişinden hemen sonra, halkın milli mücadeleye inandırılması ve düşman propagandalarının etkisiz hale getirilmesi amacıyla meclis tarafından oluşturulan Irşad Encümeni'ne katıldı ve bu encümenin bir üyesi olarak civar illeri gezdi. Muhafazakâr bir yapıda olan Ali şükrü Bey mecliste, Mustafa Kemal'in önderliğindeki Birinci Grup'a muhalif milletvekillerinin toplandığı Ikinci Grup'un liderlerinden biri oldu. 28 Nisan 1920'de içki yasağı konusunda meclise yasa teklifi verdi ve yasalaşması için büyük çaba sarf etti.
Vergilerin gelire göre alınmasını teklif etti.
Ali şükrü Bey, siyasette halk egemenliği taraftarıdır. Ali şükrü Bey, halkın seçimlere katılması ve oy kullanmasının özendirilmesi taraftarıdır.
ATATÜRK VE INÖNÜ'YE MUHALEFET ETTI
Ikinci grubun görüşlerini açıklamak ve yaymak üzere Mustafa Kemal'in Hâkimiyeti Milliye gazetesine karşı Tan gazetesini yayınlamaya başladı. 68 sayı çıkabilen gazetenin hemen hemen tüm başyazılarını Ali şükrü Bey yazdı. Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında; Ismet Paşa'nın hariciyeci olmadığı için Lozan'da acemice işler yaptığını ve TBMM'nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdüğünü savundu. Lozan'da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM'ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri dile getirdi. Ingilizceye hâkimiyeti sayesinde Ankara'nın izlediği siyasetin uluslararası alandaki yansımalarını dış basından takip ediyor, özellikle Lozan müzakerelerinin gidişatıyla ilgili olarak zaman zaman TBMM'ye verilen resmi bilgiyle dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri gündeme getiriyordu. Ismet Inönü'nün Lozan'da, 'hariciyeci (dışişleri bakanı tecrübesi) olmaması sebebiyle' acemice davrandığı, daha ötesi TBMM'nin verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri yürüttüğü kanısındaydı. Tuğgeneral Ismet Paşa'nın Balkanlarda kabul ettiği sınırların 1. Dünya Savaşı başladığındaki sınırların gerisinde olmasını ve Batı Trakya'nın Yunanistan'a verilmesini kabul etmiyor, Lozan müzakerelerine katılan heyetin, TBMM tarafından kabul edilen Misak-ı Milli hudutlarına uyması gerektiğini söylüyordu. Müzakerelerin kesilme ile sürme arasında kaldığı dönemde ortam iyice gerginleşmişti. Hatta Mustafa Kemal ve Ali şükrü karşılıklı silah çekme noktasına gelmişlerdi. Nitekim TBMM çoğunluğunun Ali şükrü'yü bu konuda desteklemesi neticesi Mustafa Kemal Paşa 1923 yılında 1. Meclisi fesh ederek 2. Meclis için seçimler yapılacağını belirtti.
Tan gazetesinin çıkarılmasını ve kendisine muhalefet edilmesinin içine sindiremeyen Mustafa Kemal Kazım Karabekirin bulunduğu bir konuşmada şunları söyler:
M. Kemal öncülüğünde üst düzeydeki bir heyetin 14 Ocak 1923'te trenle Ankara'dan Eskişehir'e doğru yola çıktığını gösteriyor.
Bu heyetin içinde, M. Kemal'in yanı sıra Fevzi Paşa, Karabekir Paşa ile Yzb. Cevat Abbas da vardır. 1920 seçimlerinde milletvekili olarak Meclis'e gelen Cevat Abbas, aynı zamanda M. Kemal'in Başyaveridir. 1916 yılı sonlarında yüzbaşı olmuş, kendi ifadesiyle 24 yıl müddetle asker ve politikacı olarak M. Kemal'in yakın hizmetinde bulunmuştur.
Cevat Abbas Mustafa Kemale şöyle dedi: "Muhaliflerden Ali şükrü Ankara'ya makine (matbaa) getirmiş... Tan gazetesini çıkaracakmış...
Kazım Karabekir Mustafa Kemalin cevabını duyuyor ve hatırasında şunları yazıyor:
"Gâzi, yanımda Cevat Abbas'a dedi: 'Muhalifler matbaa yapıyor da, siz hâlâ uyuyorsunuz. Yakmalı, yıkmalı...'
Kazım Karabekirin Mustafa Kemale olan sözleri şunlar:
"Dedim: Paşam, bu tarzda mukabele doğru mudur?"
Kaynak Kazım Karabekirden: "Günlükler"indeki notlar, (Age, s. 840.) Yapı Kredi Yayınları. 14 Ocak 1923
Ali şükrü'nün cinayet gününe kadar da Meclis'te iki grup vardı ve bu durum gayet normaldi. Birinci grubun başını M. Kemal ile Ismet Paşa, ikinci grubun başını ise Ali şükrü Bey ile Hüseyin Avni Bey çekiyordu. Ikinci gruptakiler, Lozan görüşmelerinin Avrupa basınındaki yansımaları ile Meclis'e sunulan bilgiler arasında ciddî çelişkiler olduğunu, deliller göstererek savunuyordu. Birinci gruptakiler ise, bu tarz bir malûmat yüksekliğini bir türlü hazmedemiyordu. Zaman zaman ortam gerildi, ve bu iki grubun mensupları biribirlerinin üzerine yürüdü. Bir başka nokta, her iki grubun da ayrı matbaası ve gazetesi vardı. Birinci grubun lideri M. Kemal'in Hakimiyet-i Milliye, ikinci grubun lideri Ali şükrü Beyin ise Yenigün isimli günlük gazetesi çıkıyordu. Iki grup arasında, hemen her yönüyle derin bir muhalefet söz konusuydu. Gerilim had safhaya varınca, birinci gruptakiler, özellikle Ali şükrü Beyi gözden çıkarma noktasına geldiler.
Sonay ÜÇÜNCÜ , Lisans Tezi olarak TRABZON MEBUSU ALI şÜKRÜ BEY'IN TBMM'NIN BIRINCI DÖNEMINDEKI FAALIYETLERI adı altında Ali şükrü Beyin faaliyetlerini anlatmış.Hayatı, düşüncelerini, milletvekillerinin nasıl olmalarını, kanunların nasıl düzenlenmerli gerketiğini, Meclisteki konuşmalarını etraflıca anlatmıştır. Ali şükrü Bey milliyetçi, büyük bir siyaset ve halk adamıdır. Milletten, adaletten yanadır. Millete dayatmacı değil, kapsayıcı kucaklayıcı bir siyasetten yanadır. Ankara Meclisinin Kayseriye taşınılmasına karşı çıkmıştır. Askerin beslenmesi için arabalara ihtiyaç olunduğunu Meclisin Kayseriye taşınmasıyla arabaların meşgul edileceği gibi vahim ve ehemmiyetli görüşleri o belirtmiştir. Düşünce farklılıklarının büyütülmemesini mebusların birbirlerine kırmadan düşüncelerini ortaya koymaları gerektiğini bildirmiştir. Ülkeyi dış dünyada zora sokacak sözlerin sarf edilmemesini belirtmiştir. Isteyen kişiler daha fazlasını internette okuyabilirler.
HALIFELIğIN KALDıRıLMASıNA KARşı ÇıKTı
1923'te, başta Halifeliğin kaldırılması olmak üzere pek çok konuda 'Halk Fırkası' grubuna şiddetle muhalefet etti. 27 Mart 1923 günü Mustafa Kemal'in özel muhafız alayı komutanı olan Topal Osman tarafından öldürüldü. Ali şükrü Bey'in cenazesi Hacı Bayram Camii'nde cenaze namazının ardından Trabzon'a gönderilmiş ve Boztepe'de defnedilmiştir.
NASıL ÖLDÜRÜLDÜ?
Ali şükrü Bey, 27 Mart'ta ortadan kayboldu. Kardeşi 3 gün sonra aranması için Bakanlar Kurulu'na başvurdu. Ankara'nın Mühye köyü civarında cesedi bulunan Ali şükrü Bey'in boğularak öldürüldüğü anlaşıldı. Meclise katillerin meclis kapısı önünde asılarak teşhiri için yasa teklifi verildi. Cinayeti araştırmak üzere kurulan komisyon, Ali şükrü Bey'i Topal Osman'ın Ankara'da, Papazınbağı'ndaki evinde öldürdüğünü tespit etti. Teslim olmayı kabul etmeyen Topal Osman, 1 Nisan'ı 2 Nisan'a bağlayan gece Muhafız Taburu jandarmaları ile kendi adamları arasında yaşanan çatışmada yaralı olarak ele geçirildi; hastaneye götürülürken yolda öldü. Başı kesildi. Ali şükrü'nün katillerinin meclis önünde asılması teklifi yasalaştığı için Topal Osman'ın başsız cesedi daha sonradan mezardan çıkarılarak ayağından darağacına asıldı.
Ali şükrü Beyin muhalefetinden TBMMde bir misal:
21 şubat 1923. Meclis Başkan Vekili olarak o günkü oturumu yöneten Ali Fuat Paşa TBMM'deki havayı şöyle anlatıyor: "Gerek hükümeti ve gerekse başmurahhas Ismet Paşa'yı mes'ul tutmak yoluna gidiyorlardı. Konuşmaların hemen hepsi, şiddetli ve sinirli idi. Mebusların Misak-ı Milli'den bazı fedakârlıklar yapılmak suretiyle hazırlanan mukabil projenin müttefiklerce kabulü halinde Meclis'in millet muvacehesinde düşeceği durumdan son derece telaşlandıkları belli oluyordu." Muhalif olarak tanınan Ikinci Grub'un lideri Ali şükrü Bey, iktidarı amansızca eleştiriyordu. Defalarca kürsüye çıkıp, "Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan muazzam zaferi Lozan'da hebâ ettiniz" diye bağırıyor, Lozan heyetinin, Lord Curzon'un oyunlarına kurban gittiğini iddia ediyordu. Öyle çok kürsüye çıkmıştı ki, esasen Lozan muhalifleri arasında bulunan Rauf Bey (Orbay) bile sıkılmış, "şükrü, yeter!" diye bağırmıştı, "artık söz alma!'" Ali şükrü Bey:"Râuf!.. Ben bu işin fedâisiyim, anladın mı?" diye cevap vererek kürsüye yürümüştü. Ali şükrü Bey'in konuşmaları en çok Mustafa Kemal Paşa'yı sinirlendirmişti. Tekrar söz istemesi karşısında öfkeli bir tavırla bağırmaya başladı: "Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarardide ediyorsunuz, maksadınız nedir?" Ali şükrü Bey, maksadını anlatmak isterken, tabancasını çekerek üzerine yürüdü. Ali şükrü Bey de silahına sarılmıştı. Araya girenlen tarafından olay güçlükle bastırıldı. Oturumu yöneten Meclis Başkan Vekili Ali Fuat Paşa, o günü şöyle anlatıyor: "Mustafa Kemal Paşa, Meclis'te konuşurken, hava oldukça gergindi. O konuşuyor, sözü kesiliyor, o cevaplıyordu. Paşa sözlerini tamamladıktan sonra, Ali şükrü Bey'in, 'Ben de söyleyeceğim' demesi üzerine Gazi Paşa hiddetli bir tavırla: 'Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarardide ediyorsunuz, maksadınız nedir?' dedi ve kürsüden inerek elleri cebinde olduğu halde asabî bir şekilde Ali şükrü Bey'in üzerine yürüdü. Bu arada herkes Meclis'in ortasında birbirine bağırmakta olan meb'usların etrafında toplanmıştı. Ali şükrü Bey, 'kimseyi ithama hakkınız yoktur' diye bağırıyor ve Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey de 'Meclis'te emniyet yok mudur?' feryadını basıyordu." Meclis'te zabıt kâtipliği yapan rahmetli Mahir Iz,"Yılların Izi" isimli kitabında, Zabıt Müdürü Zeki Bey'in kulağına, "Ali şükrü Bey bu gece idam fetvasını eliyle imza etti" diye fısıldadığını kaydediyor. Nitekim de öyle oldu: Bu oturumdan yirmi gün kadar sonra, Ali şükrü Bey aniden ortadan kayboldu. Konu Meclis'e geldi. Sinop meb'usu Hakkı Hâmi Bey kürsüye çıktı: "Efendiler! Eğer Ali şükrü Bey'e hürriyet-i efkârından (özgür düşüncelerinden) dolayı bir tecâvüz vukû bulmuşsa, ben bütün cihan huzurunda o gibi kirli ele derim ki, Ali şükrü Bey gibi bu memlekette memleketin hürriyeti için feryâd edecek daha birçok beyler vardır. Efendiler! Hiç bir zaman milletinfikr-i hürriyeti ve kanaatı silahla öldürülemez. Tehdid ile söndürülemez." Ardından Erzurum Meb'usu Hüseyin Avni Bey kürsüye çıktı: "Efendiler! Bu şerefli kürsü bugün elîm bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin meb'usları bugün kalbleri kan bağlamış bir zavallı, bîçâre gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey kâbe-i millet! Sana da mı taarruz! Ey ârâ-yı millet, sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı sana da mı taarruz?" (Lânet sesleri, bu millet ölmez, zihniyet ölmez, fikir ölmez sesleri).
Ali şükrü Beyin muhalefetinden TBMMde bir misal daha:
Ali Rıza Nur'un hatırlarından:
Ali şükrü Bey'in hayatının tehlikede olduğu bilinmekteyse de, kendisinin de benzeri bir girişime hazır olduğu ve bunu dile getirmekten çekinmediği biliniyor:
Bir gün Ali şükrü ile konuşuyorum. Kimse yok. O beni dinsiz diye sevmezdi, fakat namusludur, riayetsizlik etmez ve hatta bana sırrını söylerdi. Biz Lozan'dayken başına gelenleri anlattı. Kılıç Ali ile Topal Osman'nın adamlarından bazıları Ali şükrü'yü öldürmek üzere vazifelendirilmişler. Falan bunlardan biri Ali şükrü Bey'in uzaktan akrabası olduğu için, "Tetikte bulunsun" diye ikazda bulunmuş.
Ali şükrü demek bu teşebbüsten korkmamış. Çünkü şiddetle muarazada devam ediyordu. Hakikaten kabadayı adamdı. Hem de güçlü kuvvetli…
Dedim: "Yahu ihtiyatlı davran, biraz şiddeti kes!"
Dedi: "Birşey yapamaz, ben ondan bunun intikamını alacağım. Bu …'den milleti kurtaracağım. Ben onu geberteyim de görsün."
Bunları büyük bir heyecan ve şiddet içinde söylüyordu. Mizacı pek asabi ve şedit bir adamdı.
Dedim: "Aman bu sözleri iyi sakla, kimse duymasın. Böyle şeyden vazgeç. Henüz sulh etmedik. Bir şer çıkmasın."
Günler belki haftalar geçti. Bir gün Meclise girdim. Baktım bütün mebuslar orada, kürsüde [Mustafa Kemal]. Birşeyler söylüyor. Mecliste bütün mebuslara oturacak yer yoktu. Mühim celse olup da hepsi gelince bir kısmı sıralar arasındaki yollarda ayakta durup dinlerdi. Bu yollar tıkanmış, kürsü yakınına kadar ilerleyemedim. Ayakta durdum. Bekliyorum. Bir aralık önümde, 'Ah deyyus seni ne zaman geberteceğim?' dendiğini işittim. Usul ile başımı öne uzatıp, yandan yüzüne baktım. Ali şükrü. Yüzü kıpkırmızı. Dişlerini gıcır gıcır gıcırdatıyor, ama ne gıcırdama! Sanki dişleri çene kemikleri kırılıyormuş gibi "gırt gırt" ediyor. Adale-i mufiyesi öyle bir faaliyette ki, müthiş takallüslerinden [kasılmalarından] avurtlarında birer yumruk gibi olmuşlar. Kuvvetli, adaleli adam. Zaten bu adalede çok kuvvet olur. Bunda büsbütün. Yine geriye çekildim. Içimden dedim "Oluyor. Bu da onu öldürmeye karar vermiştir." Ama bu cinayete ilk başlayan ve Ali şükrü'yü sevkeden odur. Ali şükrü'nünki muhafaza-i nefs kaygısıdır. Meşrudur. Beriki kendini tenkid eden bir mebusu öldürtmek istiyor. Halis tiranlık, halis cinayet…
Kaynak : Rıza Nur 1171-1174.
Ali şükrü Bey belinde tabancayla gezen asker kökenli siyasetçi olarak Mustafa kemalden erken davranarak dediğini yapabilir, Türkiye tarihi de, farklı bir şekilde de olsa 'yine militarist bir yaklaşımla' şekillenebilirdi.
------------------------------ Derin Tarih dergisinden Alıntı--------------------------------------
1923'te siyasî bir cinayete kurban giden Ali şükrü Bey'in öldürülmesinin perde arkasında ne var? Işte o cinayetin perde arkası... Trabzon Mebusu Ali şükrü Bey 1. TBMM'de Mustafa Kemal'e yaptığı sert eleştirilerle tanınmıştı. 1923'te siyasî bir cinayete kurban giden Ali şükrü Bey'in öldürülmesinin perde arkasındaki gelişmeler bu ay Derin Tarih'te. Ismail Akbal tarafından kaleme alınan yazı cinayetin bilinmeyenlerini gün yüzüne çıkartıyor. Karanlık ve gizemli bir gece 27 Mart 1923 Salı gecesi, Ikinci Grup önderlerinden Trabzon Mebusu Ali şükrü Bey, birdenbire ortadan kayboldu. Bu kayboluş muhalefeti oldukça telaşlandırmıştı ve onun siyasî bir saldırıya maruz kalmış olabileceği, bir daha sağ olarak Meclis'e dönemeyeceği endişeleri hakimdi. Meclis gergin ve tedirgindi. Kamuoyuna göre Ali şükrü'nün kayboluşunun ardında Ittihat ve Terakki'nin komitacıları vardı, çünkü komitacı geleneğin izleri açıkça ortadaydı. Hasan Fehmi, Ahmet Samim cinayetlerini işleyen komitacı yapının muhalifleri öldürme geleneği tekrar hortlamıştı. Ali şükrü de muhalif kanadın en keskin uçlarından biriydi. Bütün deliller ortada bırakılmış Eldeki deliller ve tutukluların ifadelerine göre cinayet şöyle gerçekleşmişti: Mustafa Kaptan, Ali şükrü Bey'i kahvehaneden dışarı çağırarak Topal Osman Ağa'nın çok hasta olduğunu, kendisiyle görüşmek istediğini söylemişti. Ardından birlikte Topal Osman Ağa'nın evine gitmişlerdi. Ali şükrü Bey ikram edilen kahveyi içerken arkadan gelen iki kişi onu ellerindeki iplerle boğarak öldürmüştü. Burada dikkatleri çeken husus şuydu: Hiçbir komitacı böyle açık delil bırakmaz. Çünkü onlar profesyonel suikastçılardır ve karda yürürler izlerini belli etmezler. Daha önce işlenen cinayetlerin hiçbirinin failinin bulunamaması bunun en açık göstergesidir. O halde burada delillerin ortada bırakılmasının nedeni ne olabilir? Cevap basit: Cinayeti Topal Osman'ın üzerine yıkmak… Katiller de azmettiricileri de Çankaya'da! Topal Osman'ın Ali şükrü'yü öldürmesi Çankaya'nın emri miydi? Katillerin "Efendisi" kimdir? Muhalefete göre bu isim Mustafa Kemal'di. Bu savı ortaya atan yalnızca Trabzonlular da değildi. Doğru ya da yanlış ama Faik Ahmet Barutçu anılarında Inönü'nün emri verenin Mustafa Kemal olduğunu bizzat kendisine anlattığını söylemektedir. Cinayetin sonuçlarına baktığımızda Ali şükrü Bey'in öldürülmesiyle bütün muhalefet Meclis dışına atıldı.
---------------------------------------Alıntının sonu-----------------------------------------------
Teoman ALPASLAN OSMAN AğA ALI şÜKRÜ BEY'I ÖLDÜRMEDI adlı yazısında söylediği sözlerin içinde doğru olanı şu: Kelle kesmek Ismail Hakkı Tekçenin işlediği cinayetlerde bıraktığı izdir. Nitekim bu cinayetin onun hânesine yazmak lazım gerektiğide yazdığı bir çok sebeplerden kesindir.
Muhafız Taburu Komutanı General ısmail Hakkı Tekçe'nin itiraf gibi sözleri Milliyet gazetesinde yayınlandı:
"Aldığım emir üstüne Muhafız Taburunu toplayıp harekete geçtim. Topal Osman'ın bulunduğu Papazın Köşkü'nü kuşattım. Çember daralırken Topal Osman'ın müfrezesi tarafından üzerimize ateş açıldı, bir erimiz şehit oldu. Çatışmaya başladık. Gün doğarken çarpışma devam ediyordu. Çarpışma öğleden önce bitti. Topal Osman müfrezesi bertaraf edilmişti. Topal Osman da vurulmuştu. Ölenleri oraya gömdüm. Sağ kalanları Atatürk'ün bulunduğu istasyondaki binaya götürdüm. Meclisin kararı üstüne Topal Osman'ın ölüsü gömüldüğü yerden çıkarıldı ve meclisin önünde ayağından baş aşağı asılarak herkese gösterildi."
Topal Osman aslında işlemediği bir cinayet yüzünden suçlu bulunmuş, Mustafa Kemali bundan sorumlu tutmuş ve intikam almak için Mustafa Kemalin oturduğu Çankaya'yı kuşatmış, ama Mustaf Kemal kadın kılığına girerek kaçarak kendisini kurtarmış, Topal Osman evde sadece erkek kılığına bürünmüş Latife Hanımı bulmuştur.
Latife hanımın kız kardeşi Vecihe hanımın hatıralarından:
"Millî Mücadele'nin lideri tehdit altındaydı. Kısa bir tartışma yaşandı. Önemli olan Mustafa Kemal Paşa'nın yaşamıydı. Ona bir şey olursa zaten hiçbirimiz hayatta kalamazdık. Dışarıdakilerle pazarlık başladı. Âdet olduğu üzere 'Kadınlar ve çocuklar önden çıksın' dediler. Plan şuydu. Mustafa Kemal Paşa kılık değiştirerek kadınlar ve çocuklarla birlikte dışarı çıkacaktı. Fakat evin içinde de birilerinin kalması gerekiyordu. Latife muhafızlarla birlikte evde kalmaktan yanaydı. 'Ben onları oyalarım' diyordu. Mustafa Kemal Paşa önce şiddetle itiraz etti. Ancak Latıfe'nin inadını bilirdi. Bir çarşaf buldum getirdim. Mustafa Kemal çarşafı giydi benimle birlikte dışarı çıktı. Latife de bu arada onun kalpağını kafasına takmıştı. Erlerden birine 'Mutfaktaki portakal sandıklarını getir' dedi. Sandıkları pencerelerin önüne dizdiler. Evde ışıklar yanıyor ve bahçeden bakıldığında içerdekiler fark ediliyordu. Boyunun kısalığı dışardan fark edilmemeliydi. Latife, portakal sandıkları üzerinde bir ileri bir geri yürüyor, dışarıdan gelen habercilerle iletilen mesajları evde Mustafa Kemal varmış gibi alıp cevap veriyordu. Ölüm tehdidi altında çeteyi oyalamayı sürdürüyordu. O sırada Mustafa Kemal, Topal Osman'a karşı yürütülecek harekâtı planlıyordu. Sonunda Topal Osman'ın adamları eve kurşun yağdırmaya başladılar. Ardından eve girdiler. Mustafa Kemal'in gittiğini anlayınca çılgına dönüp ne buldularsa parçaladılar. Onların aradığı Mustafa Kemal'di. Ama ellerinden kaçırmışlardı. O sırada Topal Osman çetesi muhafız taburu tarafından sarıldı."
Kaynaklar :
Ipek Çalışlar, Latife Hanım, Doğan Kitap, ıstanbul 2006 (Konsept Kitap), sayfa 56, 57.
Yeni Aktüel Dergisi, sayı 49. Aktaran: Ahmed Fâruq el-Qarsî, "T.C. Çarşaf'a Medyûn-i şükrândır!", Furkan Dergisi, s. 9, Aralık 2006.
Diğer bir şahid ise Topal Osman ile birlikte köşkü basanlardan Haliloğlu Râsim Bey (Aydın)'dir. Kendisiyle aynı adı taşıyan torunu Râsim Aydın, dedesinin hatıralarını banda kaydetmiş, notere tasdik ettirmiş: "Dedemin içinde bulunduğu 8 kişilik bir grup, gecenin karanlığından yararlanarak Köşk'e gidiyor. Köşkün kapısında tanımadıkları askerler varmış. Dedemlerin içeri girmesine izin vermiyorlar. 'Atatürk'e haber getirdik' diyor dedemler, ama 'siz söyleyin biz iletelim' yanıtını alıyorlar. ıçeride perdenin arkasından Atatürk'ün dolaştığını görüyorlar. ızin verilmeyince ateş ederek içeri giriyorlar. Ancak, içerdeki kalpaklı kişinin Atatürk değil Latife Hanım olduğu ortaya çıkıyor. Latife Hanım üniforma giymiş ve pencere kenarındaki sedirin üzerinde ileri geri gidip geliyormuş. Arka tarafa da lamba koymuşlar dışardan görünsün diye." Kaynak Ecevit Kılıç, "Çankaya Baskınını Gerçekleştiren Topal Osman'ın En Yakın Adamı Haliloğlu Rasim, Ipek Çalışlar'ı Doğruluyor: 'Köşke Girdiğimizde Latife Hanım Yalnızdı'", Yeni Aktüel Dergisi, sayı 60, 2006-36, 1427 (31 Ağustos - 6 Eylül 2006), sayfa 35.
M. Kemal Atatürk'ün istasyondaki eve Latife hanımsız ve çarşafla gittiği büyük ihtimalle doğrudur. Rauf Orbay ve Ali Fuat Paşa'nın anılarında M. Kemal'in eşiyle birlikte gittiğine -her nedense- "ısrarla" vurgu yapılıyor olsa da, hâkikatin üstü örtülmek isteniyor. Bu Mustafa Kemal'in aslında biraz korkaklık gösterdiğini açığa vuruyor. Evde kalınca muhtemelen öleceğini ve ölümden korktuğunu gösteriyor. Diktatör bir kişiye korkaklık yaraştırılamaz. Rauf Orbay ve Ali Fuat Paşa mecburen Atatürk'ün çarşaf giymesini reddediyor. Veya Mustafa Kemal'i aklamak istiyorlar. Hayret edilecek olan şey ise bu denli önemli bir olay ile ilgili olarak Mustafa Kemal yazdıklarında hiçbir yazılı belge bırakmamıştır. Neden acaba? Bir internet sayfasında bu olaylarla ilgili Ismet Inönü'nün şu sözlerine yer verilmiş: "Ulu Tanrı'dan, 'kış uykusuna yatmış yılana güneş yüzü göstermemesini' dilerim."
Burada Topal Osmanın ne kadar bir vatansever kişi olduğunu Kurtuluş Savaşındaki hizmetlerini, karakterini, hayatını anlatmak çok uzun süreceği gibi, Topal Osman'ı Kemalist vesayetin her Kurtuluş Savaşı kahramanlarında olduğu gibi unutturulduğunu ve ortada sadece bilerek Atatürk bırakıldığını belirtmek isterim. Ki aslında bu Atatürk'ün bir mirasıdır, bütün kahramanlar ya vatan haini ilan edilmiş, asılmış, sürgüne gönderilmiştir. Kemalistlerden bu kahramanları yadetmek, gerçek tarihi ortaya çıkarmak anlamına gelirki, bu da Atatürk'ü o kadar da deha, olağanüstü bir insan olmadığını ve diktatörlük uğrunda her şeyi yaptığını ortaya çıkarırki, bu da onlara ters düşer. Topal Osman'ı tarihini merak edenlerin öğrenmesini tavsiye ederim. Ama lütfen Mustafa Kemal'in yakın arkadaşlarından yazılmış tarihi öğrenmesinler. Bu kişiler Kemalist yazar Cemal Süreyya, Halif Rıfkı Atay, güya aydın Yakub Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi, Istiklal mahkemelerinin "celladı" Kılıç Ali.
Ali şükrü Bey temizlendikten sonra muhalefetin başına Erzurumlu Hüseyin Avni Ulaş geçmiştir. Mustafa Kemal tabiiki bu kişidende rahatsız olmuştur. Hatta Ali şükrü Beyi temizlettiğine nerdeyse pişman olmuştur. Mustafa Kemal Hüseyin Avni Ulaş hakkında "Ali şükrü'den kurtulduk, bir tane daha Ali şükrü çıktı karşımıza. Bu böyle olmayacak" diyerek şikayet eder. Hüseyin Avni Beyi Doç. Dr. Nurettin TOPÇU güzel anlatır. Hüseyin Avni bey diyor ki: biz tbmm'yiz, gazi meclis'in azasıyız, bize danışmadan kafanıza göre iş yapmayin. Hüseyin Avni mustafa kemal'i meclis kapısında asmalıyız demiştir. Tabi bunlarda tasfiye edilecekti, 2. meclis'te 2. grup olmayacak, fakat bu defa Terakkiperverler olacaktı, onlar da tasfiye edilecek, sonrasinda kız gibi 3. meclis olacak. ondan sonra isler mis gibi. Evet efendim, sepet efendim.
Ataputun korkaklığına Rıza Nur'da şehadetlik etmiştir. Kış 1920de Ankara Ziraat Mektebinde Ankara hükümetinin bakanlıklarının, kurumlarının kurulması sırasında 10 kişilik heyette bulunan Rıza Nur çeşitli temel konularda bu 10 kişilik heyetle müzakere etmiştir. Bu müzakereler sırasında başında geçen bir hatırasında şöyle demektedir. (Başka bir konuya henüz katamadığım için burada belirttim).
Ziraat Mektebinde bu müzakereler sırasında şiddetli rüzgar yüzünden kapı çarpmasından Ataputun korktuğunu ve her kapı çarpmasında koşup geldiğini ve silah sesi duyduğunu zannetiğini söylemiş. çok korktuğundan birgün elbiselerini toplayıp kaçmak isteyince Celal Arif ve birçokları önüne durup kaçmasını engellemişler.
"Bu müzakerlerde(Kış 1920de, Ankara Ziraat Mektebindeki bakanlıkların kurulması müzakerelerinde)bir şey daha dikkatimi celbetti. Ziraat mektebi yüksek bir tepede. Ankarada sert rüzgar eksik değil....Rüzgarla aşaıda bir kapı pat diye kapanıyor. Ataput, telaş içinde yerinden sıçrıyor."Mitralyöz sesi değilmi?" diyor. Bu bir değil, birçok defa oluyor. Söylüyoruz. "Kapı rüzgarla vurdu" diyoruz, inanmıyor. Pencerelerden bakıyor. Tahkike adam yolluyor. Ha, bu adam pek korkak birşey. Asker de... Kapı vurması ile mitralyöz sesini fark edemiyor. Nihayet bir gün pılıyı pırtıyı toplar, kaçmağa teşebbüs eder. Celal Arif ve daha birçokları önünde dururlar da zorla kaldı. Halbuki bu mektebin aka bahçesinde çadır altında muhafız askerleri de vardı."
Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, 3.Cilt, Altındağ Yayınevi, 1967, sayfa 618