Doğum 1938, Denizli, Yatağan
Benim dedem Akseki Cemerler köyünden oraya(Yatağandaki medreseye) tahsile gelmiş. Zekiymiş Hoca Efendi, medresenin başındaki hoca kızını ona(dedeme) vermiş. O zamanın müderrisi, medresenin başındaki hoca. Ondan sonra müderrislik dedeme geçmiş. Dedemden sonrada bizim sülaleye geçmiş. Ismet Paşa döneminde, kapanıncaya kadar 300-400 sene(lik bir) medrese -benim kuyulardan çıkardığım kayıtlara göre. (Medrese kapanmadan bir gün önce, dedem bütün dînî kitapları toplamış, - benim amcamlar(ım)dan duyduğumu anlatıyorum- "yarın askerler gelecek çiğneyecekler, yırtacaklar, hakaret göreceğine (kitapları)defnedelim" demiş. Ikisi çuvalları almışlar, (kitapları doldurmuşlar çuvallara), kuyulara defnettirmiş kitapları. 1930dan daha sonra. Kitapların kağıtları çok sağlam, mürekkep muazzam, çinî mürekkebiyle yazılmış. Bozulmamış, ama su lekeleri var. Harf devrimi yapıldıktan sonra, Osmanlıca olsun, Arapça olsun, ilmî kitapları topluyorlar. Dedem de "hakaret edeceklerine, defnedelim" demiş. Jandarma gelmiş, medreseyi kapatmış. Dedem kitapların bir kısmını evlere dağıtmış, dağıtamadıklarını gömmüş. Sonra bu (dağıtılan) kitaplardan yakaladıklarım(ele geçirdiklerim) oldu. Evde (bir köşede) kalmış, adam bilmiyor, çok değerli, Arapça. El yazması. Bunları topladım, verdim enstitüye.
1967'de öğretmen olunca, köye gittim. O zaman işte bu kitapları toprak altından çıkardım. Çoğu el yazması Arapça… Aralarında bin yıllık el yazması dünyada tek olan Buhari nüshası da var. Medresinin odalarının altından (zemininde gömülü olarak) buldum. şimdi verdim onları, hibe ettim. Dedemin bazı özel kitaplarını evimde saklıyorum. Buhari'nin kitabı ilim kitabı değil, vatandaşa pratik bilgiler veriyor, müslimanlara. Ötekiler yerinde duruyor, muharririn yazması var mesela. Fıkıh kitapları var.
Kayıtlara göre medresenin 326 yatılı, geriside(kalanı da) günlük(olarak), bine yakın talebesi var. (Yatağan'daki medrese) kayıtları böyle.Dedemin kardeşi var Mehmet Sait Efendi. Dedem babamı okutmaya Istanbul'a göndermiş, kendisi halbuki müderris. Babam Istanbul'da Ömer Nasuh Bilmen Hocayla 11 yıl oda arkadaşlığı yapmış. Ben Ömer Nasuhun talebesiydim, Imam hatip, lise deyince kayıtlardan öğrenince Ömer Nasuh Bilmen hoca beni çok severdi. "Bu(beni kasdederek) arkadaşımın oğlu" diye. Istanbul'u bitirince babam bizim oraya Yatağana gelmişti. Bizim orada sistem şöyle: hiç maaş alınmıyor, (hocalar gönüllü olarak çalışıyor). (Dedem babama) demişki: "Eğer memur olsaydın, hakkımı helal etmezdim". Babam çiftçilik yapmış, bakkallık yapmış, medresede bir yeri var.Sonradan yıkıldı medrese. Orada çok hoca yetiştirmiş. Babam vefat ettiğinde ben 3,5 - 4 yaşlarındaymışım. Annem yetiştirdi beni.
Ilkoulda derslerim çok iyiydi. Ilkokulu bitirdikten sonra, ilkoul müdürü beni ortaokula kendisi kaydettirdi. Bizim sülale çok tanınmiş bir sülale olduğu için, rahmetli Menderesle Adalet partisini kuranlardan biri bir amcamız Hüsnü Akşit(tir). O vefat edince Doktor Baha Akşit, Yassıadaya gitti sonra, devamlı milletvekili oldu, senatör oldu. O Yassıadaya gidince halamın oğlu Remzi şener, onu milletvekili yaptılar. Tanınmış bir sülaleyiz. Hatta ben Istanbulda Mehmet Sait Efendinin yanında müezzinlik okudum. Amcama göndermiş başbakan Demirel, ben 2 okulu bitirmiş din adamıyım sonra çoğaldıda. Lise, hukuk mezunuyum. (Demirel, benden için:) "Bizden aday olsun" demiş, "Baha git, söyle, onu(yani beni) bakan yapacağım" demiş. (Ben) Hocaefendiye sordum. (Hocaefendi) Çok kızdı. (Bana şöyle dedi:) "Senin ilmin var. Ne işin var senin siyasette" dedi. Siyasetten(böylece) korunmuş oldum. Ben Hasan Başcanın talebesiyim. Ölmeden bir hafta evvel ziyaret etmiştim.
"Tanzimatı Türkiyeyi bozmak için yaptılar Avrupalılar, oğlum" dedi.
Amcamın yanında, evinde, hem Kuranı hemde Arapçayı öğrendim.Ezan Türkçeydi o zaman. Tanrı uludur, Tanrı uludur. Ben küçük olduğum için ezanı bana okuturlardı. Ben Allahuekber diye okurdum. Müezzin "tanrı uludur" diye okurdu. Amcamın evinde, odanın içinde Kuran öğrendim. 4 sene ıspartad'a imam Hatipte okudum. 1956da Istanbula kamyonla gittim.Asfalt yok, otobüs yok, taksi yok.O tozlu yollarda geldik işte.Sirkeci'deki bir fırında bir hemşerimi buldum. Otel parası yok.Un çuvallarını bir kenara yığdı. Ortasına bir hasır koydu. Onun üstünde yattım. Altı fırın ya, onun için sıcak.Hocayı bulduk, Istanbul, Samatya'da oturuyormuş. (Hocamla beraber) Imam Hatip Lisesine (gittik), Vefa Bozacısının karşısında, ahşap bir yer, oraya gittim. Muavin götürdü beni, götürdü müdüre hocamla beraber. Müdürümüz Gündüz Akbıyık "ben Anadoludan çocuk almam" dedi. Gösterdiler "her sene takdir almış".dediler, "bak kaç tane". (Müdür:) "Anadoluda takdir almak kolay" dedi. "Benim talebelerim seçkindir", dedi. Hakikatende öyleydi. Talebeler ya hafız, ya kurra hafız, hepsi böyle. Bende bıyığı çıkmamış bir körpe delikanlıyım.(Müdür beni) almadı. Geri de dönemiyorum. "Git be oğlum" dedi "ben okutacağım seni" dedi. Biliyor babamın olmadığını."Hayır" dedim gitmedi yalvardı. Sonra "defol! get!" dedi. Bir hafta sonra bir daha gittik hocayla beraber.Muavin müdüre haber vermeden beni kaydetti, sene 1952......
..... Zahid Kotku Efendiye Erbakan çok gelirdi. O ziyaretlerden ben çok etkilendim ve onlar gibi olmaya çalıştım.(Zahid Kotku Efendi Erbakan'ın siyasetci olmasını istedi. Çünkü siyasetcilerin Islamla arası yoktu.)Hiç siz cumhurbaşkanın, başbakanın, bakanın namaz kıldığını gördünüzmü? Ben 1971'de Erzurum'da Islam Eenstitüsü müdürüyüm. Orada bir saat erken namaz vakti oluyor. Öğle namazı 11'de olduğu için kapımı kilitliyordum, namaz kılarken görmesinler diye. Memurun namaz kılması suçtu. Bir sürü tahkikat geçiriyordun.Hatta Ankaradan bir müfettiş geldi. Devlet binasıyla karşıdaki camiyi yol ayırıyor.(Dışarda) -(eksi)25 derece (soğuk var). "Ben namaz kılarım" dedi, bana, müfettiş bey. Bende "şu (karşıdaki) camiye git" dedim. "Niye" diye sordu. Ben: "Çok soğuk (burası), kalorifer bağlattım oraya" dedim. "Sana sordularmı" dedi, kızarak. Müfettiş ya suç, Ben(im dairem) milli eğitim, orası başka kurum. Ama ben hukuçuyum tabii. "Öğrenciye tatbikat için camiyi kullanıyorum" deyince, "hah, şimdi oldu" dedi. Müfettiş, bu (enstitü) binasından karşıdaki camiye cumaya(cuma namazına) gidemedi. Uzaktan dolaşarak gitti, geri geldi, camiye girdi.Kimse görmesin (namz kıldığımı)diye. Ve bana tenbih etti. "Benim namaz kıldığımı hiç bir hocaya söyleme" dedi. Namaz kılmak suçtu. 1971de. Bir kulp takıyorlardı adama. Erbakan geldikten sonra başbakan camide namaz kıldı.Bakanlar namaz kıldı. Önce o çığırı açtı efendim. Zahid Kotku'nun yönlendirmesini ben böyle yorumluyorum. Sonra takunyalı hoca dediler, itibarsızlaştırmaya çalıştılar, 11 ay dayanabildi. Ondan sonra ihtilal oldu.
Annemin gördüğü ve beni ilgilendiren rüyasını burda anlatmayayım.
Tayyib(Erdoğan) Beyle Ismail Kahraman benim camiye gelirlerdi, gençken. Ismail Kahraman hukuktan arkadaşımdır.Hep MTTB birliğiyle uğraşırlardı. Belliydi o zaman siyasetci olacağı.
Ben o zamanlar çok sofuydum, abdestsiz yere basmıyordum. Zahid Kotku Hocama "ben derviş olacağım" demem üzerine (benim) elimden tuttu. (Bana:) "önce ilim evladım," dedi "önce ilim". Ben de sonradan öğrendim, ilim olmadan ne tasavvufluk olur, ne dindarlık.
Zahid Kotku Hoca benim bütün masrafımı karşıladı. Müezzin olduktan sonra biriktirdiğim para ile sonradan Gümüş Motoruna ortak oldum. Erbakan daha çok şey yapacaktı. Fakat ithalatçılar elbirliği yaptılar, bizim 500 lıraya mal ettiğimiz Erbakanın Gümüş Motorunun benzerini 50 liraya sattılar(sürdüler) piyasaya. (Erbakanın) Fabrika(sı) yıkıldı. şirket battı.
Ben Yatağan köy kayıtlarını buldum. Hâlen duruyor kayıtlar. (O zamanlar) Hiç medresede okumamış kimse yok (yani herkes medrese mezunu). Bu müderrislerin torunları şimdi dedesinin âlim, müderris olduklarını bilmiyorlar. Hiç namaz kılmıyorlar, hiç bir şey bilmiyorlar. Ismet Paşa döneminde bunlar yasaklanmış. Osmanlı devrinde okuma yazma, ilim sahibi olmayanları memur etmiyorlardı. Medrese kapanmış. "Tanrı uludur" diye ezan okutuluyor.Amcam Zühtü Akşit (Menderes zamanında) Kuran kursu açtı. Çok talebe geliyordu, civar illerden. Ezanın serbestliğine millet çok sevindi. "Tanrı uludur"u çok yadırgıyorlardı. Yatağan 5 - 6 vilayetin ilim merkeziydi.
Imam Hatib okulları açıldı, ama bitirenler üniversiteye gidemiyorlardı, sadece liseyi bitirenler gidebiliyorlardı. Benim amcam Demokrat partide grup başkanvekili(ydi). Imam Hatipleri koruma derneklerinin, zenginlerin hepsi toplandı, 1959 senesinde.Beni aldılar aralarına, Ankara'ya götürdüler. Içlerinde genç olarak tek ben vardım. Amcam bana dediki: "Menderes kimseyle konuşmuyor, ihtilalin ayak sesleri duyuluyor" .Hatta Menderes'e "bırak (başbakanlığı), istifa edelim" demişler. Menderes: "Ben milletime kötülük yapmadım. Neden istifa edeyim" demiş. (Menderesin) Hanımı da aynısını söylemiş. Kimseyle konuşmuyor, fakat sizi çok sever size hayır demez, sizinle konuşur" dedi. Menderes: "Evet, ben kimseyle konuşmuyorum ama onlara hayır diyemem" demiş. "Gece saat 10da gelsinler. Başbakanlığa gelsinler. Başbakanlığa çeşitli kapılardan girsinler. Bende geleceğim, onlar toplu halde girmesinler, birer birer girsinler" demiş. Duyulmasın diye. Hakikaten biz önce cumhurbaşkanlığı köşküne gittik. Celal Bayar'a, O Irana gitmiş o zaman. Bizi böyle sırmalı memurlar ağırladılar, yemek verdiler falan. Oradan Meclis Başkanı Refik Koraltan'a geldik. Ben (o zaman) imam hatip talebesiyim. Refik Koraltan'ın kucağında bir köpek var. O köpeği öpüyor, köpek onu öpüyor. (Koraltan:) "Açacağız, açacağız" dedi(bağırarak), kalın sesli bir herifti. Içimden dedim. "Senmi açacağın lan köpek" dedim içimden. Bunu unutmuyorum. Kendisi de köpeğini okşayarak karşımda duruyor. Sonra saat 10'da gittik, değişik kapılardan girdik, oturduk böyle oval bir masa(ya). Bakanlar kurulu masası. Ben, ailemiz dolayısyla Menderes'i seviyorum. Tam Menderes'in sandalyesinin karşı(sı)nda durdum. Çünkü ben çocuk olduğum için bana yer vermiyorlar. Kendileri oturuyorlar, büyükler, zenginler. Kıpırdamadım. Herkes (masanın) 2 taraf(ın)a (karşılıklı) oturdular. Içimizde bizim adımıza sözcü olarak konuşan adam bile "Menderes ne için müslüman (bu adam)" diye (merak ediyorlardı, "veya nasıl bir müslüman)". (Menderes) geldi, koruma polisini (dışarı) çıkardı. Kilitledi kapıyı. Oturdu. O sözcümüz iki cümle sarfetti. Menderes, çok kibarca (alçak sesle:) "Lütfen otur", dedi. 2,5 saat konuştu. Kominizm faaliyetlerini, Mason faaliyetlerini. "Biz" dedi, "Türk milleti îmansız, Islamsız yaşayamayız.Imâna ve Islâm'a ehemmiyet vermek istiyorum" dedi. "Ama beni arkadaşlarım laikliğe aykırı diye desteklemiyorlar" dedi. "Benim müsteşarım Masonların başkanı, maşrika azam" dedi. "Yanlızım ben" dedi. Hüngür, hüngür ağladı. "Ben yanlızım" dedi. "Beni kiç kimse desteklemiyor" dedi. Evet hüngür hüngür ağladı. "Hayatım pahasına da olsa açacağım inşallah" dedi. Sonra oradakiler de ağladı. Menderes o kadar samimiydi. Oradaki (Menderes'e) "ne biçim müslüman" diyenler de ağladı. Öyle etkiledi meclisi. Genel yardımcı aynı zamanda Milli Eğitim Bakanıydı, o (Islam Enstitülerini) açmadı. Celal bayar da açmıyor. Ikisi bir oldular. Menderes, ondan sonra genel yardımcıyı bakanlıktan aldı. Tevfik Ileri'yi Milli Eğitim Bakanlığına getirdi. Tevfik Ileri müslüman adamdı, eskiden Nafia vekiliydi. Üniversitede (imam hatipliler için kadro açıldı). Islam Enstitüsü açıldı. 90 talebe (kadrolu). Biz Istanbul Fatih'de, Çarşamba'ya gittik. (Islam enstitüsü olarak) Fatih, Çarşamba'daki(Çarşamba mahallesindeki) imam hatib binasının üst kısmını, üst katını bize verdiler.Avukat Yusuf Türel, Ilim Yayma'nın başkanı. (Bir başka toplantıdayız. Ben de ön sıradayım(ön sırada oturuyorum) Avukat Yusuf Türel , Tevfik Ileriye hitaben şöyle konuştu: "Neden 90 kişi, neden 900 kişi değil, isteyin para verelim, isteyin bina yapalım." Böyle gürledi avukat. Çok coşkulu bir sesle. Tevfik Ileri çıktı. konuştu. "Üstümüze gelmeyin. Bunu ne kadar zorluklarla açtığımızı Allah bilir" dedi. O da ağladı. Tevfik Ileri ağladı orda konuşurken. "Açtığımıza şükredin" dedi. "Masonların baskısı var". Öyle başladı bu iş.
.... Erbakan bana şöyle demişti : "Mustafa" dedi, "ben çok şeyler yaptım, fakat (Bülent) Ecevit'in bundan haberi yok anlamıyor" dedi. "Ama (Süleyman) Demirel bana adım attırmadı" dedi. "Demirel, hem biliyor, hem yaptırmıyor. Fakat Ecevit çok şeyi bilmiyor, anlamıyor, engel de olmuyor" dedi."Kimsenin de haberi yok." Erbakanın ağzından bunu duydum. Dedimya namaz kılmak suçtu ya.
.... 1960 darbesinde ben kimseyle konuşmadım, bana haber verdiler darbeyi, Allah razı olsun, emniyetten memurlar bana: "kimseyle konuşma" dediler. Ben (darbe zamanında) hiç evden dışarı çıkmadım. 27 Mayıs darbesinde dua ettim. Darbede bana bir şey yapmadılar. (22 yaşındayım) siyasete bulaşmamıştım. Yanlız Yassıada'ya gittim, amcamı ziyaret etmek için. Amcam(Demokrat Parti grup başkanı ve ) îdamlıktı, müebbete(hapse) çevirdiler sonra. Sonra af çıktı, kurtuldu. Dolmabahçe'den hergün vapur kalkıyordu Yassıada'ya. Kuyruğa girdim ben. (Vapura binecek olan bir) Adam gelmemiş. Onun yerine sırada ben vardım, onun yerine ben hemen (sıraya) girdim. Kalabalıktı. Memur beni tanıdı, "Ooo Akşit" dedi. Ben hemen aşağıya indim, bir köşeye kıvrıldım. Böylece girdim, vapur kalktı, gitti. Tâ öne de durmadım, tanırlar diye. (Mahkemede)3'üncü sıraya oturdum. Evet bir geldiler. Menderesi görüyorum (omuzları çökmüş). Ceketi bol geliyor. O kadar işkence etmişlerki. O kadar zulüm etmişlerki. O delikanlı adam, güçlü, kuvvetli, boksör, sporcu. Bu ceketi yana sarktı böyle. Bir deri bir kemik kalmış. Avurtları çökmüş. O kadar zayıflamış. Amcam da zayıftı. Amcamla gözgöze geldik geçerken. işaret edemiyoruz, teşhis ederler diye. O hakim (Salim Başol), (bağırarak) azarlıyor. Bir şey söylediği zaman. Menderes'se çok kibar. Alçak sesle "beyefendi" falan. "Beyefendi Hazretleri". Çok işkence etmişler amcamın söylediğine göre. Sigara söndürmüşler (derisinin) üstünde. Aç susuz bırakmışlar. Çok işkenceler yapmışlar. Amcam "Bana bir gün (işkence) yaptılar" dedi. "Eğer birgün daha yapsalardı ölürdüm" dedi. "Menderes çok sağlıklıydı" dedi "o dayandı."
.... 1965-67 arasında topçu okulunda yedek subay olarak askerliğimi hatırlıyorum, üç taburda gusül abdestini bilen 8 kişi ancak çıkmıştı. Cemal Tural Genelkurmay başkanı, o zaman, askerde herkes 3 saat kumar oynuyor boş vakitlerde.. Ben de bir köşede Elmalı hocanın tefsirini okuyorum. Bir tane binbaşı geldi, 'Bu nedir?' diye kızdı, ben, "Atatürk'ün emriyle yazılan tefsir' deyince 'öyle mi', dedi, benim tefsir meşrulaştı. O zaman her gün istediğin kadar okuyabilirsin dedi.
... 10 yaşlarında falan oruç tutmaya başladım.
... Dedem çok sayılır bir adammış. (Köyde)Sokağa kocasız çıkan karıyı sopasıyla dövermiş. Âsâsıyla. Kimsede hocaya saygısından dolayı itiraz etmezmiş.Öyle imiş bizim köyde.O yüzden alenen oruç yemek de (neredeyse imkansızmış) (çünkü alenî oruç yiyen) âlemin dedikodusundan korkar.