Rıza Nur, Ataputun istasyon binasına yerleştikten sonraki hayat tarzını eleştirir ve bir devlet adamına yakıştıramaz ve aslında bir skandal olarak tabir eder. Fikriyenin istasyon binasında bulunup bulunmadığına dair bir ipucu vermez. istasyon binasında Ataputun bir Romanya asıllı müslümanın eşiyle birlikte kalmasını ve adaba ve ahlaka uygun olmayan şekilde ve herkesin neredeyse gözü önünde, yani herkesin istasyon binasında ne olduğu duyacak, görecek şekilde uygunsuz gece kutlamaları yapmasını eleştirir. Hatta halkın toplanıp, açık pencerelerin altında olan biteni kendi ifadesiyle rezaleti seyrettiğini yazar.
Benim burada dikkatimi çeken Ataputumuzn değişik kadınlı gece eğlenceleri değil. Zaten bunu bütün Türk milleti biliyor. Hatta en yakın arkadaşları Falih Rıfkı, Fahrettin Altay, falan kendileri yazıyorlar. Benim burada dikkatimi çeken Romanya asıllı çiftlik sahibinin karısını Ataputa ben daha iyi bir kelime bulamıyorum bağişlayın "ödünç vermesi" hiç değil.
Beni ilgilendiren Rıza Nurun S. kısaltmasıyla adını verdiği, bu Romanya asıllı insanın, Ataput tarafından önce Ziraat Vekili müsteşarı, sonra Novoroski (Rus adıyla Novorossiysk) veya Novorossisk şehri konsolosluğuna getirilmesidir. Önce Rıza Nurdan bu kişiyi ve ilişkiyi tanıyalım. Rıza nurdan tanıdığımız aslında açıksözlü ve argolu bazı kelimeleri ve Ataputla ilgili kelimeleri yumuşatarak veya sansürleyerek vermek zorundayım. Bana Kemalistler veya hukuk insanları kızmasın, benim kelimelerim değildir. şunuda belirtelim Rıza Nurun hatıratını hiçbir tarihçi karşı hakikat ve olaylar sunarak yalan olduğunu şimdiye kadar ispatlayamadı.
"Mustafa Kemal Ziraat mektebinden istasyon binasına göç etti. Artık binası orası. Ankarada S.adında biri var. Romanyalı bir müslüman zabıt imiş, harbi umumide Bükreşe giden ordumuza iltihak etmiş, imiş. Yanında güzelce bir karı da var. Zevcem diyor. Kadın Macar imiş. Akşamdan sabaha kadar istasyon binasında vur patlasın çal oynasın gidiyor. Hatta haremi ile Mustafa Kemalin yanına yerleşmiş beraber içiyorlar, oynuyorlar, bağırıyorlar. Bari kör olasılar, pencereleri kapatın! Hayır pencerler fora. Halk geceleri evin etrafına toplanıp rezaleti seyrediyor. işret ve şehvetin türlü çığlık ve nefeslerini dinliyorlar. Halkda, mebuslarda bir dedikodudur koptu. Birbirimize derd yanan birkaç kişi bizim de ödümüz koptu. Halk bizi dinsizler, ahlaksızlar diye kesecek. Bazıları bana şu adama söyle de yapmasınlar dedi. Düşündüm, dedim: "ismet'in bu adama söz anlatması mümkündür. ona söyleyeyim de nasihat etsin. Milli davaya zarar verebilir birşey olduğunu, bu esnada bunlardan sakınılmak lüzumunu söylesin. Hiç olmazsa bu işler gizli kapaklı yapılsın." ismeti buldum. Derd yanıp, kemâli safiyetle anlattım.Birden hiç ummadığım bir cevap aldım. ismet kızdı. Sert bir tavır aldı. Ben de Mustafa Kemâl'e kızdı zannettimdi. Meüerse bana kızmış imiş. Herkesin s.k.nin kahyası mıyız? Yapar ya. Yapsın.Herkese ne oluyor? dedi. Ben bönledim. ismet'i saf bir adam sanarken içinden kurulu, dürüst olmayan biri olduğu fikrine vardım. Çünkü şikâyete akan sular durur. Tamamıyla makul ve benim fikrimde olması lâzımdı: Zannımca yaranmak için ismet hemen ona gitmiş, benimle olan muhavereyi de anlatmış, teveccüh kazanmıştır. Bir Erkân-ı Harbiye Reisinin hükümet reisine adeta böyle endirekt p..z..nklik edeceğini zannetmezdim. Vay halimize!...Bakalım!..."
"Arası birkaç gün geçti; Bir de (S.)nin Ziraat Vekaleti müsteşarlığına tayin edildiğini öğrenmeyeyim mi? Al sana işte!... Sen misin rezaletin önünü almak isteyen?... Düşündüm, demek biz burada vatan için falan çalışmıyoruz. Bir ağanın mevkiine, zevkine, fuhşuna âletiz. Vatan için güya hükümet kurduk. Daha ilk gününde başa gelen adam birinin karısını d...yor, buna mükafaten de kocasını yekten müsteşarlıkla çırağ buyuruyor.Padişahlar cariye d...er, onları kocaya verirlerdi. Bu kocasının gözü önünde karsını d...yor. Hiç olmazsa onlar kızı bir nefere verip, onu mülâzım(teğmen) yaparlardı. Bu yekten(hemen,birdenbire) müsteşar yapıyor. Bâri malûmatli, zeki, bir p..z..nk olsa yine neyse. Adam kıtlığı diyelim. O da değil... şeytanlar tepeme çıktı. Gittim. Mustafa Kemale bunun tayin münasebetini sordum. Cehlini, bu işten anlamayacağını söyledim. Bana ne cevap verse beğenirsiniz. Romanyada çiftliği var. Mükemmel(çiftçilik) yapar. Mütehassıstır. Alâ! Alâ! Her yerde, herkese ve kendisine söylendi. "S.nin şu tarzla müsteşarlığına tahammül edemeyiz; azlolunacak" dedik Beyse muvaffak olup azlettirdik: Herif ve kadın kayboldular, fakat p..z..nk kıymetli bir şahıstır, mühim sanat görmüştür, sokağa atılabilir mi? Mustafa Kemâl onu Novoroski'ye konsolos tayin edip (Rusyaya) göndermiş imiş. Muhterem reisimizin bir huyu vardır: çok kadın sever; fakat bir kadını çok sevmez. Çabuk değiştirir. Çeşnicibaşıdır, demek. Artık bıkılmış, gönderildi. Suyu içilmiş, posası atıldı. Zaten beni sevmeyen Reis, yahya Galip işinde de bana kızmıştı. Tabiî bunda da pek kızmıştır. Beni başına bela aldı demektir. (S.)ı takib edelim. ikinci defa Rusyaya gidişimde Batum'a çıktım. Ahvalden malûmat almak için oradaki Türklerden, müslüman Gürcülerden birkaç kişi topladım. Bu arada (S.)nin de hâlâ orada konsolos olduğunu, türlü hırsızlıklar, irtikâb ve ticaret yaptığını, mühim bir servet peyda ettiğini söylediler. Bir takım işlerde ortaklık ettiği, sonrada da onlara oyun ettiği, adamları da şahit olarak getirdiler. Benim bir vazifem de Rusyadaki sefarethane ile şehbenderliklerimizi teftiş etmekti: Novoroski'ye çıktım. (S.) beni hanesine misafir etti.Baktım, pek güzel halıları ve karısının kulağında fındık kadar pırlantalar var. ertesi günü tuhaf bir şey oldu. Akşam yemek yedikten sonra karısı odadan çıktı ve durup dururken (S) dedi ki: "Kusura bakmayınız, refikamın aybaşısı var. " şaşaladım. Neye hamledeceğimi epeyce zaman kestiremedim. "Galiba karımı koynuna koyamadım. çünkü mazereti var" demek istiyordu. Böylesi de görülmemiştir bile. Dünyada zannımca hiçbir koca misafirie böyle bir mazeret beyan etmemiştir.
Rusya'dan dönüşümde Heyet-i Vekilede (S.)ın suistimalini anlattım. "Azli lazımdır" dedim. Hariciye Vekili Yusuf Kemâl idi. Heyet-i vekile azline karar verdi. Yusuf Kemâl de "Azlederim" dedi. Fakat azletmedi. Biraz sonra teşehhüd miktarı hariciyeye ben vekalet ettim. Hemen (S.)i elimle yazarak azlettim. (S.) Ankaraya geldi. Aleyhimde gazete çıkaracağını, beni sokağa dökeceğini, öldüreceğini söyledi. Bana da böyle haber yolladı. Dedim: "söylemek marifet değil, yapmak marifet" Bir müddet üzerimde dolaştı. Sonra kayboldu. Ankaradan gidip sesini kesti. Nevalesini(azığını) düzmüştü(alacağını almıştı). Daha ne yapacak?!..işte devlet işinde dürüst oldunmu böyle şeyler de başına geliyor. Adamı ölümle bile tehdit ediyorlar.
Rıza Nur yanında 2 kişilik heyetle Moskovaya 2.gidişinde 16 Mart 1921'de bir anlaşma imzalamış ve bu Rusya seyahatinde vazifesi olan Konsolosluklarının durumunu tetkik etmekmiş. Novorosiskideki Türk konsolosluğuna uğramış ve Ataputun adamını teftiş etmiş. Bu adı bilinmeyen kişi ki, hatıratta bile tam adı verilmemiş ve kısaltma ile yazılmış, tarihten silinen bir kişi. izi hiçbir yerde yok. Ataput istasyon binasındayken yani 1921 senesinde S. ismindeki Romanya asıllı kişiyi Ziraat vekili yapmış. Adı geçmiyor. internette Novoroski konsolosu 1921 arıyorsunuz ismi yok. Kemalistlerce ve devletce güzel üstü örtülmüş ve kapatılmış. Kim acaba? Nasıl olurda koskocaman Ziraat vekilinin ismi geçmez. Geçemez çünkü Ataputa dokunuruz.
Rıza Nurun verdiği bu olay aslında koskocaman bir SKANDAL. Fakat kime anlatıyorsunuz, kim araştıracak, kim dinleyecek. Tam tersi oluyor. şimdi benim hakkımda neler söylendiğini ben tahmin ediyorum. Bana cahiller tarafından veya yazdıklarımı okuyupta yinede kabullenemeyen zırdeli Kemalistlerin hangi küfürler ettiğini hissedebiliyorum. Aslında hiçbir ulaşım bilgisi vermememin bir sebebide işte bu. Beyinleri Kemalizmle yıllarca uyutulmuş, celladına aşık bir milletten uzak kalmak isterim. Bana hak veren, geçmişini araştıranlara ne âlâ. Onlarla da temas kurmam zaten gerekmez. Daha nice SKANDALLAR varda biz bilmiyoruz.
--------------------------------------------------------------------------------
Fesli Deli, 01.12.2012 tarihinde Osmanlılar ilim ve irfan vakfındaki konuşmasında ismet inönünüyle Ataputun arasının açılmasının ilk sebebini şöyle açıklar.
Mustafa kemal hindistandan gelen parayı şahsına almıştı. Bu paradan maaş vererek bazı adamları şahsi istihbaratında kullanıyordu. Mesela Cemal Kutay Mustafa kemalin şahsına bağlı istihbaratta çalışan biriydi. Ulusdayken. Yakub Kadri Karaosmanoğlu "politikadki 45 yıl" adlı eserinde -o da Ulusta başyazarlık yapmış adamdır-, bu ekibin başına gelenleri yazmıştır. Mustafa kemal bu ekibi kullanmakta iken, bir hadise olmuş ve hadise dolayısyle ismet paşayla arası açılmıştır. ismet paşaya bir milletvekili geldi ismet paşaya başvekilken şikayette bulundu. (Milletvekilinin sözleri şunlar:) "Bu Gazi paşa memleketi kurtardı. Ne isterse yapsın. Hiç bir diyeceğimiz yok.Yanlız bizim karımızdan kızımıza el uzatmasın." "Hayırdır ne oldu." diye Yakub Kadri soruyor. Milletvekili : "Akşam geldiler, yaverler "Gazi paşa istiyor" diye benim kızları evden alıp götürdüler. şu vakit oldu kızlar dönmedi. Anası ağlayıp duruyor. Yani bir milletvekilin karısına mı sıra geldi. Kiminle isterse eğlensin, bir diyeceğimiz yok ama doğru değil". Ismet yel yepelek Kemal paşanın huzuruna çıkar. Ve derki bunu Yakup Kadri Karaosmanoğlu anlatıyor. "Paşam sen bu vatanı kurtardın. Aslansın kaplansın ne istersen yap. Ama arkdaşamızın karısına kızına el uzatma". Hayırdır ne oldu?. Anlatır milletvekilinin söylediğini. "Hayır ben böyle bir şey yapmadım".ismet inönü Ataputa cevaben: "Olurmu Yaver cevat Abbas gelmiş. Kızlarını almış, milletvekili geldi şikayet etti." "Gel buraya Cevat Abbbas, ben size böyle bir şey dedimmi? " Cevat Abbas: "Paşam sarhoştunuz ne söylediğinizi bilmeyebilirsiniz. Bize emrettiniz." Ataputun cevabı: "Canım ne var bunda getirttiksek getirttik" diyor Bunun üzerine ismet paşa diyorki: "paşam, rakı masasından devlet idare edilmez." (Ataput hiddetlenerek) "Sen kimsin bana bunu söyleyen, defol."diyor. Aralarının açılmasının ilk sebebi budur.
Yakub kadrinin 45 yıl politika adlı kitabının 1984 yılındaki 2.baskısında bu olay verilmemiş ve sansürlenmiş. Olay Ağustos 1932de meydana gelmiş. ismet inönünün Heybeliadaya gitmesinin sebebi ise yaz tatilini orada geçirmek istemesi olarak veriliyor. ilk baskısı olan 1968de herhalde bu olay sansürlenmemiş bir halde basılmış.
Fesli Delinin delilsiz ve vesikasız hiç bir şey ortaya sürmediğini ve konuşmadığını biliyoruz. Bu gibi olaylar üzerine tabiiki benim yorumum yoktur. Yorumu size bırakyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
Cemal Granda'nın hâtıralarından aktaralım. Yine yorumsuz. Ataput Beylerbeyi sarayında içkili eğlence düzenler. şişli sosyetesinden 10 kadın bu eğlenceye katılır. Makyajlı oldukları için Ataput bu kadınlara makyajlarını silmelerini emreder. Eğer diktatör iseniz her şeye kadirsinizdir. şimdiki zamana veya eski zamanlarla eğer karşılaştırırsanız, hangi devlet adamı misafirlerine emir vererek nasıl giyineceklerini, kadınların nasıl makyaj yapıp yapamayacaklarını belirler. Dediğim gibi eğer diktatör iseniz her şeye kâdirsinizdir. Sonra boyalarını silen sosyeteye ait kadınlar soyunmuşlar ve havuza girmişler. Normalde şöyle düşünürsünüz sosyete kadınları çoğu yerde söz sahibi, gururlu insanlardır. makyajlarını silmelerini, protesto etmemelerini bir dereceye kadar anlıyorum, fakat neden soyunuyorlar? Yorum yok. istediğiniz yorumu kendiniz yapın. Ben sadece aktarıyorum.
.....yanında güzel kadın görmediğimizi söylersem haksızlık etmemiş olurum. Oniki yıl içinde bunlar gördüğüm kadınların en güzelleriydi.
Hep beraber içeriye girip , hazırlanmış olan sofraya oturdular . Yemekler yendi, içkiler içildi. Konuşuldu, gülündü . Misafirler sabah saat beşe doğru motorlarla ayrıldılar .
Başka bir gün Beylerbeyi Sarayı'nda yine böyle bir toplant ı oldu . Meclis oldukça kalabalıktı. Ses ve saz sanatçıları, müzisiyenler de konuklar arasındaydı. Meclis Başkan ı Kâzım Özalp, Millî Eğitim Bakanı Vasıf Çınar başta geliyorlardı.
şişli sosyetesinden toplanmış on kadın toplantıya çeşit katıyordu. Gerçi genç, güzel denemez , fakat olgun kadınlardı . Çok pahalı ve şık giyinmişler, boyanmışlardı. Kadın konusunda biraz kıskanç olan Atatürk, kadınların tırnaklarının bile boyanmasını hoş kârşılamazdı. Boyalı kadın gördümü, boyalarını sildirir, yıkanmalarını ister, "Olduğu gibi görünün... " derdi .
Bunlarada aynı şeyi yaptı. Kadınlar boyalarını sildikten sonra soyundular. Sıcak bir Ağustos gecesiydi. Beylerbey i Sarayı'nın beyaz mermerleri üzerinde yürüyerek salonun ortasındaki göz kamaştıran havuza girdiler. Atatürk kadınların yürüyüşüne dikkatle bakıyordu . Bu eğlence saatlerce sürdü.
Bir yanda Cumhurbaşkanlığı Orkestrası , bir yanda alaturka müzik.. . Bağdaşırmı, bağdaşmazmı, onu bilmem ama, o gece aynı çatı altındaydılar. Her zaman gelen sazendeler arasında Deniz Kızı Eftelya, Safiye Aylâ, Nubar Tekyay, Selâhattin Pınar, Hafız Yaşar bulunuyordu .
Yaz süresince her akşam bu toplantılar yapıldı. Sofrada misafirlerin sayısı ise yirmiden hiç aşağı düşmedi...
Dikkat ederseniz Ataput yanlız değil, Millet Meclisi başkanı Kazım Özalp, milli eğitim Bakanı Vasıf Çınar da misafirler arasında bulunuyormuş ve bu çıplak kadınları seyretmişlermiş. Bu olay şu andaki hükümet adamları zamanında olsa ne olurdu? Bırakalım şimdiki zamanı Ecevit, Baykal, Özal zamanındaki hükümetlerde meclis başkanı, Cumhurbaşkanı 10 tane sosyete kadınını çıplakken seyretse ne olurdu? Peki Ataput zamanında neden hiçbir şey olmuyor. Diktatörlük olmasın? Başlığıma bakarsanız başlık Ataputla ilgili şahsi olaylar idi. Peki bu olay şahsi bir olaymı? şahsi bir olay olamaz, çünkü sanki bir hükümet kabinesi toplantısı. Cemal Grandanın dediğine göre misafirlerin sayısı 20den aşağıya hiç inmezmiş. Peki Ataputun misafiri olan devlet adamlarının, bakanların, gazetecilerin bu çıplak kadınlara hiç itirazı olmamışmıdır diye hiç merak etmedinizmi? Bilmiyordunuzki merak edesiniz. Ataputun diktatörlüğünde hiçbir devlet adamı Ataputa karşı gıkını çıkaramamıştır. Zâten hükümetteki çoğu insanlar Ataputun gençlik yıllarından tanıdığı insanlar. Kendi adamları. Gördüğünüz gibi Ataput normal bir aile hayatı da hiç yaşamamıştır. Ataputumuzun gençlik yıllarını nasıl geçirdiğini hiç merak etmemişsinizdir. Neyse.
--------------------------------------------------------------------------------
Devamı Sonraya.